14 Ağustos 2012 Salı

Kamer Adaları

2012 Yılı Nisan Ayında Afrika'da Kamer Adalarında Kutup yıldızı derneği ile sünnet organizasyonuna katıldık ve toplam 1280 çocuk sünnet ettik.













Şekeri bırak, kalbini koru!

Yılın tıp kitabı “Bir Masalmış Kolesterol” kalp sağlığımızı korumak için şekerden uzak durmayı öğütlüyor. Şeker yediğimizde neden kendimizi “mutlu” hissettiğimizi açıklayan yazar, bu sanal mutluluktan ve şeker bağımlılığından kurtulmanın da reçetesini veriyor! iyibilgi özel

“Mutluluk, dünyada en çok peşinde koşulan duygudur. Şeker ise, dünyada en bol bulunan kimyasal madde. Sorun da burada. Şeker insanı mutlu ettiğinden ve her yerde kolayca bulunduğundan, bağımlılık yaratabilir. Ancak bu bağımlılık şekerin yan etkileri (özellikle obezite) nedeniyle sağlıksızdır.”
Yazar Shane Ellison, kan şekerini kontrol altına alma ile ilgili şunları yazıyor:
“Kalp hastalığını önleme veya geriletmede yaşam biçiminin etkisi
Kalp hastalığını önlemede ilk basamak, hap yutmak değil, sağlıklı yaşam alışkanlıklarını kazanmak olmalıdır. Bu kural, reçeteli ilaçlar için de, kapsül şeklinde satılan besin destekleri için de geçerlidir. Her iki ilaç türü de, yaşam biçimi kötü olanlarda kalp hastalığı görülmesini engelleyemez. Eğer kalp hastalığı risklerinizi azaltma konusunda ciddiyseniz aşağıdaki alışkanlıklarını kazanmalısınız:
• Şekeri (sukroz, yüksek fruktoz içeren mısır şurubu -nişasta bazlı sıvı şeker-, fruktoz ve suni tatlandırıcılar)53 ve sigarayı kesin
• Ağır olmayan egzersiz yapın
• Şarap da dahil, alkol alımını kesin veya en aza indirin
• Her gün daha fazla yeşil/ yapraklı sebze tüketin
• Daha fazla saf su için (damıtılmış olmayan sulardan için)
• Sadece çiğ süt (pastörize edilmemiş süt) tüketin, miktarı sınırlı tutun
• Düzenli olarak, ceviz, hindistan cevizi yağı ile taze somondan ve/veya kanola yağından omega-3 yağ asidi tüketin
• Rafine tahıllarla yapılmış besinleri (beyaz unlu) azaltın
• YAĞLARINIZDAN KURTULUN (aşağıda “Obezite için Yardım” bölümüne bakınız)
Az önce bahsettiğimiz yaşam tarzı değişikliklerine uymak, vücudunuzdaki olumlu değişikliklere bağlı olarak ömrünü uzatır. Bunların tümü de kalp hastalığını aşağıda sayılan yollarla önlemeye uğraşırlar:
• Endotel fonksiyonunu yeniden düzenler (daha iyi kan dolaşımı için)
• Yağsız vücut kütlesini arttırır
• Trombosit kümelenmesini azaltır (pıhtıları önler)
• Kan basıncını (tansiyonu) düzenler
• Plak oluşumunu ve büyümesini önler
• Oksidatif stresi önler
• Kalbe optimal enerji sağlar
• Homosistein düzeylerini düşürür
• Ensülin direncini önler
Obezite için yardım: Kan şekerinizi nasıl kontrol altına alabilirsiniz?
Obezite ve yaşlanma için “her derde deva” bir ilaç olsaydı, bu ilaç diyete değil, kan şekerini kontrol etme ve düşürmeye yönelik olurdu. Kendimden örnek verebilirim. Kan şekerimi kontrol altına alarak yüzde 30 olan vücut yağ oranımı yüzde 10’a düşürebildim. İnce olmanın yararlarının yanı sıra, kan şekerini kontrol altına almak ensülin direnci, tip 2 diyabet, dikkat dağınıklığı ile ilişkili belirtiler, kanser ve kalp hastalığına deva olacaktır.
Kan şekeri dikkat edilmesi gereken bir konudur. FDA, “ABD’de yetişkin nüfusun üçte ikisinin aşırı kilolu veya obez olduğunu ve diyabet nedeniyle erken ölümlerin salgın hastalık gibi yayıldığını” bildiriyor. Amerika bir mezarlık. İnsanların çoğu, hastalık belirtilerini maskelemeye yarayan FDA onaylı ilaçları kullanıp rahat rahat ölmeyi bekliyor. Mantığınızı dinlerseniz, “Diyet kolayı çöpe at, kolesterol düşürücü ilaçları unut ve bu uyarıyı beyninde hemen hareket geçir” dediğini duyacaksınız.
Tüm maddeler, hatta su bile toksik, yani zehirlidir. Bir maddenin zehir olup olmayacağını hangi dozda kullanıldığı belirler. Bu prensip, M.Ö. 1500 yılında Paracelsus tarafından ortaya konmuş olup, glikoz ve ensüline uyarlanabilir.
Glikoz, enerji ateşinizi tutuşturan kıvılcım olarak değerlendirilebilir. Ensülin de kibrittir. Kan dolaşımınıza glikoz girdiğinde, pankreastan ensülin salgılanır. Ensülin, mekik gibi vücudunuzun hücrelerine glikoz ve diğer besin maddelerini taşır. Bu önemli maddeler dahi zehirli olabilir. Nasıl mı?
Yüksek miktarda şeker (sukroz, yüksek glisemik endeksli karbonhidratlar ve meyve suyu) alımı, aşırı miktarda ensülin üretimine yol açar. Aşırı ensülin ise hücrelerinizi “uyuşturur”.
Hücre içine giriş imkanı bulamadığından, glikoz (ve diğer birçok besin) gidecek yerleri olmadan kan dolaşımında sürüklenir durur. Sabit bir şekilde glikozun akışı olduğunu farkeden pankreas ensülin salgılamaya devam eder. Glikoz ve insülin zehirli hale gelirler. Hasar başlar.
En korkutucusu, ensülin “termogenez”i bloke ederek yağ yakma özelliğinizi engeller. “Termogenez”, zayıf kalmanız için size Allah tarafından bahşedilen bir haktır. Vücudunuzun yağlardan, onları ısıya çevirerek kurtulma sürecidir. Ensülin, bu süreci engeller. Termogenez gibi mucizevi bir özelliğe, hareket etmenizden veya diyet yapmanızdan bağımsız bir şekilde doğuştan sahipsiniz, unutmayın.
Aşırı şeker alımına dayanan bu olumsuz etkiden mağdur olanlar, kontrol edemeyecekleri biyokimyasal bir kabusun kölesi olacaktır. Çoğu vakada, geri dönüş yoktur. Uyanma imkanı olmayan bu kabusun karakteristik özellikleri sürekli şeker krizleri, dindirilemeyen susuzluk hissi, idrar miktarında artma, vücut yağ miktarında artma (yıllar içinde vücudunuzun yağ yüzdesi artıyor mu?), karamsarlık ve düşük enerjidir.
Bu belirtiler daha sonrasında obezite, ardından insülin direnci, tip 2 diyabet, kalp hastalığı, kanser ve nihayetinde erken ölüme sebep olabilir. “İlkyardım” ilaçlarını unutun ve kan şekerinizi doğal yollarla düşürmeye çalışın
Yüksek kan şekerinizi düzeltmek için, aşağıdakileri uygulayın:
• Eğer önünüzdeki yemeğin tadı şekerliyse, ve bu tat organik meyveden gelmiyorsa yemeyin
• Her yemekten önce suda çözünmüş 1 çorba kaşığı karnıyarık otu tohumu (psyllium husk)
• Her gün 1-6 gram tarçın57
• Her gün 300-600 mg alfa lipoik asit (ALA)
• Her gün 10-25 mg, yüzde 1’lik banaba bitkisi ekstresi (korosolik asit)
• Beslenmenizden yüksek glisemik endeksli karbonhidratları çıkarın
• Yemek veya atıştırmalıklarla birlikte ayçekirdeği, badem, kabak çekirdeği gibi tohumlar veya fındık fıstık tüketin (kavrulmamış, tuzlanmamış olanlarını)
• Tabii ki düzenli olarak spor yapın
Uzun vadede kan şekerinizi kontrol altında tutarsanız, 5–10 yaş daha genç görüneceğinizi ve hissedeceğinizi düşünebilirsiniz. Obezite, diyabet, kalp hastalığı ve kanser nedeniyle erken ölüm tehdidi kötü bir rüya olarak kalacaktır.
Şekeri sonsuza kadar nasıl bırakabilirsiniz?
Şeker bağımlılığı gerçek bir tehlikedir. Sukroz bağımlılığı, obezitenin bir numaralı nedeni sayılabilir. Obezitenin, kalp hastalığı için risk faktörü olduğu kanıtlanmıştır. Şeker bağımlılığının bir göstergesi de, küçük kızlarımızı “şeker” olarak tanımlamaktır.
Sevdiklerimizi şekerle ilişkilendirmemizin nedeni, şekerde olduğu gibi çocuklarımıza duyduğumuz sevginin de kendimizi iyi hissettirmesidir. Başka bir deyişle, sevgi ağrıyı keser.
Bilim adamları, şeker ve sevgi arasındaki bu benzerlikle ilgili olarak, her ikisinin de “opioid” (afyondan elde edilen) reseptörleri tetiklediğini keşfetmişlerdir. Bu reseptörler tetiklendiğinde, reaksiyonlar zinciri ateşlenmiş olur. Bu zincir, “ağrıyı hissetmeme” ile son buluyor. Sonuç, mutluluktur.
Şeker ve sevgiye ek olarak, ilaçlar da opioid reseptörleri tetikleyebilirler. Bu ilaçlar afyon, kodein, morfin ve oksikodon’dur. Bunların hepsi “opiat” olarak bilinir. “Mutluluk”un ötesinde, opiatlar “coşku ve neşe” duygularına da neden olur. Bu, kısmen de olsa, insanların neden bağımlı olabildiklerini açıklar – bu coşku ve neşe halinin doğal bir şekilde hissedilmesi güçtür, ama imkânsız değildir. Bu ayrıca, sevilme hissinin eksik olduğu kişilerin neden şekere (örneğin karınız mutsuz olduğunda çikolata yer) veya ilaçlara yöneldiğini de açıklar.
Opioid reseptörleri tetikleyen birçok şey bağımlılık yaratabilir. Bazı bağımlılıklar sağlıklıdır, bazıları da şeker bağımlılığında olduğu gibi sağlıksız.
Mutluluk, dünyada en çok peşinde koşulan duygudur. Şeker ise, dünyada en bol bulunan kimyasal madde. Sorun da burada. Şeker insanı mutlu ettiğinden ve her yerde kolayca bulunduğundan, bağımlılık yaratabilir. Ancak bu bağımlılık şekerin yan etkileri (özellikle obezite) nedeniyle sağlıksızdır.
Şeker bağımlılığı birçok bahane ile rasyonalize edilir. Genellikle şunlar söylenir: Herkes gazoz içiyor, zararlı olsaydı satılmazdı, çocuklar bile yiyor, etikette “şekersiz” yazıyor, yarın bırakacağım, kilo almak umurumda değil, benimki genetik, herkes şişman, şişmanlık sağlıklıdır, bir yerde şekerin bağımlılık yapmadığını okudum.
Şeker bağımlılığının nasıl geliştiğini bilmek, tedavinin nasıl olacağı hakkında fikir verir. Şeker tüketildiğinde beyinde serotonin seviyesi yükselir. Bu da endorfin üretimini arttırır. Aynı ilaçlarda olduğu gibi, bu beyin kimyasalları da opioid reseptörleri tetikler, böylece mutluluk verir, acı hissini gölgeler.
Opioid reseptörleri şekerle tekrar tekrar tetiklenerek serotonin düzeylerini suni olarak arttırırsa, insan vücudu doğal yollardan serotonin üretimini ve salgılanmasını durdurur. Serotonin duygulanım ve iştahın kontrolünden sorumludur58. Serotonin olmadığında kişi depresif olur ve daha fazla şeker yemek için kıvranır. Bu da mutluluk ile şeker arasında duygusal bir bağ kurulmasına yol açar. Şeker bağımlıları, serotonin düzeyini arttırmak ve mutlu olmak için şekersiz yapamaz hale gelir. Bu olayın adı “duygusal yeme”dir. Zamanla, duygusal yeme şeker yeme haline gelir, bu da termogenezi engellediğinden yağ dokusunun artmasına yol açar.
Bunun üstesinden gelmek için, şeker bağımlılarının serotonin düzeylerini artıracak ve şekerdeki gibi olumsuz yan etkileri olmayan sağlıklı alışkanlıklar geliştirmeye ihtiyaçları var. Bu kriterlere uyan iki şey var: egzersiz ve esansiyel aminoasit olan L-triptofan.
İyi bilinen “koşma sarhoşluğu”, endorfinlerin opioid reseptörleri tetiklemesinin sonucudur. Bu mutluluk hissi, hafif egzersiz ile de kazanılır. Şekerin yerine geçebilecek harika bir alternatiftir. Kuşkusuz, koşma alışkanlığı pasta yemekten daha yorucu olup sağlıksız bir bağımlılığa da yola açabilir- her gün egzersiz yapanlarda olduğu gibi. Dengeyi bulmak çok önemlidir. 
L-triptofan, şekerin yerini kolayca alabilir ve egzersizle birlikte kullanılabilir. Yapıtaşı gibi davranarak vücudun serotonin üretimini arttırır. Sonuçta, L-triptofan kullananlar, şeker krizlerinden kurtulurlar. Bu esansiyel aminoaisit melatonini de arttırır. Bu da gece güzel bir uyku çekmeyi seven herkesin çok hoşuna gidecektir.
Şeker bağımlılığı bir kez sonlandığında, termogenez harekete geçecektir. Termogenez herkese ince bir vücutla yaşama hakkı verir. Tek başına bu dahi kalp hastalığına yakalanma ihtimalinizi düşürür.
Suni tatlandırıcılara da yer yok
Purdue Üniversitesi’nden Prof. Dr. Terry Davidson ve Doç. Dr. Susan Withers, suni tatlandırıcıların, aynı şekerde olduğu gibi, tokluk hissine engel olduğunu bulmuşlardır.
Uluslararası Obezite Dergisi’nde yayınlanan araştırma sonuçlarına göre “ağızdaki his” vücudun kalori sayma becerisinde çok önemli rol oynuyor. Suni tatlandırıcı kullandığımızda, vücudun şekerli tadı esas alarak kalori sayma kabiliyetini engellemiş oluyoruz.
Suni tatlandırıcılar, bilinçsizce çok fazla yememize neden olurlar 59. Diğer bir deyişle, domuz gibi yemediğinizi düşünüyorsunuz, ama aslında öyle yiyorsunuz.
Sağlıklı veya diyet ürün ve protein takviyesi üreticilerinden bazıları galiba henüz şekerin kötü etkilerinin farkında değiller. Bunun bir göstergesi de, bu ürünlerin bol miktarda şeker veya suni tatlandırıcı içermesidir. Bu tür ürünlerin sizin için sağlıklı olduğu inancı, pazarlama stratejilerinin nasıl olup da tıbbi bilgi ve sağduyunun yerini aldığına mükemmel bir örnek oluşturuyor.”

Sünnet Derisinin Darlığı

Sünnet derisi, tıptaki adıyla “prepisyum”un dar olmasına ve geriye doğru sıyrılamamasına “fimozis” deniliyor. Normal şartlarda sünnet derisi geriye doğru kolayca sıyrılıp pipi ucunun tam olarak görülebilmesi gerekiyor. Ancak fimozis durumunda bu deri sıyrılamıyor ve pipi ucu görünmüyor. Bu durumun yol açtığı en önemli sorunlar, çocuğun idrarını rahat yapamaması ve idrar yolu enfeksiyonu. Sünnet derisi darlığı, “balanit” denilen pipi iltihabına da yol açıyor. Sünnet derisinin altındaki salgılar, mikroplar ve ölü hücreler birleşerek “smegma” denilen peynir kırıntısı görünümünde parçacıklar oluşturuyor.

Normal koşullarda smegma, küçük parçalar halinde pipinin ucundan dışarı çıkar. Pipi ucunda smegma birikimini önlemek amacıyla zaman zaman sünnet derisinin geriye sıyrılarak pipi ucunun temizlenmesi gerekiyor. Sağlık açısından bu oldukça önemli. Sünnet derisinin darlığı durumunda bu salgılar pipinin ucunda birikiyor. Sünnet derisi geri sıyrılamadığı için smegma pipi ucunda birikiyor ve zamanla smegma kistleri oluşturuyor. Bu durum pipinin şişmesine, iltihaplanmasına ve hatta idrar yolu enfeksiyonuna yol açıyor. Oldukça rahatsızlık veren fimozis, çocuğun idrar yaparken zorlanmasına yol açtığı gibi pipi ucunda kızarıklık ve kanamaya da sebep oluyor.

Fimozisin en kesin tedavisi sünnet. Bazı hekimler, pipi ucunun açılması işlemini uygulasalar da, eğer uyuşturmadan yapılırsa oldukça acı veriyor. Açma işleminden sonra pipide 3-4 gün süren şişlik ve kızarıklıklar oluyor, çatlaklar oluşuyor. Genellikle bir aya kadar pipinin ucu tekrar daralıyor. Bu nedenle çocuğa bir kez müdahale yapmak, ayni sünnet etmek çok daha akılcı görünüyor. Sünnet öncesi zaten uyuşturma işlemi uygulanacağı için pipi ucu açılırken çocuk acı duymuyor.

Pipi ucunun iltihaplanmasına “balanit” deniliyor ve sünnetsiz çocuklarda görülüyor. Balanitte, pipi şişiyor, özellikle ucunda kızarıklık oluyor ve kanama görülebiliyor. Sünnet sonarsında balanit neredeyse hiç görülmüyor. Balanite yol açan başıca sebep sünnet derisinin dar olması, yani “fimozis”. Bazı küçük erkek çocuklarda görülen bu durumda, pipi ucunda biriken vücut salgıları dışarı çıkamıyor ve içeride birikiyor. Biriken salgılar mikrop üremesini kolaylaştırıyor ve pipi ucu iltihabına veya idrar yolu enfeksiyonuna yol açıyor. Yeni doğan erkek bebeklerde sıklıkla fimozis durumu görülüyor. Ancak bebeğin büyümesiyle bu durum düzelebiliyor. Eğer sünnet derisi gevşemez ve pipi ucundan sıyrılabilecek duruma gelmezse bu çocuklarda iltihaplanmalar görülüyor. Balanit sırasında sünnet derisi ve pipi ucu şişer ve kızarır. Ciddi enfeksiyonlarda pipi ucundan sarı renkte koyu kıvamlı iltihap gelir. Çocuğun idrar yapması zorlaşır, hatta hiç idrar yapamayabilir. Pipi ucundaki iltihap idrar yollarını da etkileyerek idrar yolu enfeksiyona yol açabilir. Hijyenik şartlardaki bozukluk, çocuğun sürekli pipisiyle oynaması veya bağışıklık sistemini zayıflatan durumlarda da balanit görülebiliyor.

Balanit tedavisindeki temel prensip sünnet derisinin gevşetilip pipi ucunu temizlenmesi. Bu nedenle ilk önerilen tedavi yöntemi sıcak oturma banyosu. Çocuğun günde birkaç 15-20 dakika süreyle kez sıcak suya oturtulması gerekiyor. Antibiyotikli merhemler hem enfeksiyonun tedavisine yardımcı oluyor hem de sünnet derisinin gevşemesini sağlıyor. Ciddi enfeksiyonlarda ağızdan antibiyotik kullanmak gerekiyor. Balanitin tedavisinden daha önemlisi olmasını engellemek. Bu nedenle, özellikle pipisinin ucu dar olan erkek çocukların doğduktan sonra en kısa sürede sünnet olması öneriliyor.

Yenidoğan sünneti

Yenidoğan sünneti, yani ilk 30 gün içerisinde yapılan sünnetler dünya genelinde oldukça yaygındır. Museviler, doğduktan sonraki 8. gün sünnet ettirirler. Amerika Birleşik Devletleri'nde, bölgelere göre değişmekle birlikte erkek bebeklerin yarıdan fazlası doğduğu gün sünnet edilir (1). Yenidoğan sünnetinin en önemli avantajları:

  • Ağrı eşiklerinin yüksek olması- yani ağrıyı az hissetmeleri (bu nedenle çok az ağrı kesici kullanılıyor).
  • Vücut hareketlerinin kısıtlı olması nedeniyle kendilerine zarar verme risklerinin bulunmaması.
  • Yan dönme veya emeklemem olmaması nedeniyle anneye bakım kolaylığı.
  • Psikolojik etkilenmenin hiç olmaması ve strese girmemeleri - ileriki aylarda bebekler, sünnet sırasında strese girip çok ağlayabiliyorlar.
  • Yara iyileşmesinin en hızlı olduğu dönem olması.
  • Sünnetin sağlık faydalarından bir an önce yaralanmak - idrar yolu iltihabı, pipi iltihabı gibi enfeksiyonlara karşı erkenden koruma altına alınmış olurlar (2).

Bazı istisnai durumlarda bu dönemde sünneti tercih etmeyiz. Yenidoğan sünnetine engel teşkil edecek durumlar:

  • Pipinin standartların altında boyutlara olması
  • Hipospadias (idrar deliğinin altta olması)
  • Diğer genital anormallikler (örn: cinsiyet bozuklukları)
  • Yenidoğanın diğer hastalıkları (örn: Sarılık)
  • Yakın zamanda ameliyat gerektirecek bir hastalığın olması (örn: kasık fıtığı)

Yenidoğan sünneti, tecrübeli ellerde son derece güvenli bir müdahale olup ileriye yönelik hiçbir soruna yol açmamaktadır.